1800'lü yılların sonları ile 1900'li yıllarının Tora Hevêrka bölgesinden bahsediyoruz.
Karanlık bir kış gecesi Mizîzex köyünde Osman ailesinin ileri gelenlerinden Serhan'ın bir kızı olur. O kadar güzel ki, güneş gibi çevresine ışık saçarmış. Bu nedenle anne ve babası tereddüt etmeden, ona Sultan adını vermişler.
Yıllar birbirini kovalar ve Sultan büyüyüp ergenlik çağına girdikçe güzelliği ve ihtişamı daha da belirginleşir.
Babası Serhan'ın üzerinde titrediği Sultan, çocukluğundan beri hep askeri kıyafetler giyer ve babasının divanında, erkek kardeşlerinin yanında en önde oturur. Tüfeğini omzuna alıp atının üzerine atladığında, Tor'un en seçkin binicilerine bile at nalı toplatırmış.
Resimde: Genç Sultan, babası Serhan'ın arkasında, Hevêrka'lı savaşçılar arasında.
Sultan'ın yiğitliği ve güzelliğinin namı her tarafa yayılır. Kendisine güvenen pek çok babayiğit Sultan’ın gönlünü çalmaya talip olur, ancak bu Heverkan Konfederasyonu liderlerinden, Erebiya aşiretinin önderi Evdilkerim Ali Remo'ya nasip olur.
Mizîzex'teyken, silah kuşanıp at binen bir ”şehzade” gibi büyüyen Sultan'a, bundan böyle dört duvar arasında ev işleriyle uğraşmak ağır gelir. Zaten bu evlilik uzun da sürmez. Halk arasında halen hikayesi anlatılan bir olay ardında aralarına nifak girer.
Sultan bir gün odasının penceresinden dışarı bakar. Sarayın hemen ötesinde, askerleri Evdilkerim'in etrafına toplanmış, ve o tüfekle, karşıya kurulan hedefe ateş ediyor. Kendisi de iyi bir keskin nişancı olan Evdilkerim, o gün ne olduysa hep ıskalar. Bunu gören Sultan, birden Mizîzex'te silah kuşanıp at koşturduğu günlerini hatırlar. Kendisini, bir kaç dakikalığına da olsa, bu hoş anılara kaptırınca, sonuçlarını hiç düşünmeden, hizmetçisine, ‘barutu getir’ der. Sultan, tüfeğini barut ve mermiyle doldurur, silahın namlusunu pencereden dışarı çıkarır ve ilk atışla Evdilkerim'in önündeki hedef taşını ortadan yarar.
Katılığıyla tanınan Evdilkerim, adeta beyninden vurulmuşa döner ve daha kimin yaptığını bile bilmeden ‘bunu yapanı asla afetmeyeceğim, kendisine ölümlerden ölüm seçsin’ der. Ateş edenin Sultan olduğunu duyanca, Evdilkerim’in öfkesi daha da artar ve herkesi büyük bir korku sarar.
Olayın yankısı bütün bölgeye yayılır. Evdilkerim'in Sultan'ı tehdid ettiği, o dönemde Heverkan Konfederasyonu'nun büyük bir bölümüne hükmeden, Sultan’ın amcazadesi Ali Batti'nin (Elîkê Battê) kulağına da ulaşır. Sultan bizzat Ali'ye bir haberci göndererek ‘soyumuz mu kurumuş ki Evdilkerim bizi böyle tehdit etmeye cesaret eder’ der.
Ali, Sultan'ın çağrısı üzerine yola çıkmaya hazırlanır, ancak başka bir bilgi yayılıp ‘Evdilkerim Sultanı öldürmüş’ denince, hemen yanına savaşçılarını alıp yola çıkar.
Sultan'ın gözü sarayın penceresinden vadi ve Çelik'e gelen yol üzerinde, kendi kendine umutla ‘Benim tanıdığım Ali mutlaka gelir’ der.
Çok geçmeden, karşıdaki dağın yamacından, arkasında onlarca atlı savaşçısı, Ali’nin köye doğru geldiğini görür. Ali'ye, kendisinin yaşadığını işaret etmek ve böylece durumun daha da kötüye gitmesini engellemek amacıyla, Sultan sarayın penceresinden bir el ateş eder ve ardından mendilini sallar. Bunu gören Ali, böylece Sultan'ın hayatta olduğunu anlar.
Ali'nin köye girmesiyle Evdilkerim ile aralarında hararetli bir tartışma yaşanır. Ancak daha sonra olay büyümeden Ali, Sultan’ı da yanına alır ve Mizîzex'e doğru yola çıkarlar.
Çok geçmeden, Evdilkerim devlet tarafından öldürülünce, Sultan, Tirbespi köyüne, Haco'nun eşi olan kız kardeşi Peyruza'nın yanına gider. Bir süre sonra bu kez Şebaniyê köyünden Nayif Şelal ile evlenir, ancak anlaşamazlar ve boşanırlar. Daha sonra, bir dönem Hızna (Xizna) köyünde Şeyh Ahmed Hıznevi'nin (Şêx Ehmed Xiznewî) evinde kalan Sultan'ın, oradan Mardin haccılar kervanına katılarak Hicaz'a gittiği ve ömrünün sonuna kadar orada çocuklara Kur'an öğrettiği söylenir.
Bagok Dağı eteklerinde hayata gözlerini açan Sultan, yurdundan uzak, Arabistan’ın kavurucu sıcağının hakim olduğu bir gün, hayata gözlerini yumar. Arabistan çöllerinde geçen Sultan'ın son günleri fazla bilinmez, ancak Tor bölgesinde halen güzelliği ve yiğitliği konuşulur, bir çok yeni doğan kız çocuğuna adı verilir.
I. Battê
* 2011 yılında Behiya Namet Şehin’den dinlenip kaleme alınmıştır.
* Renkli fotoğraflar: Kurdish Art