1989’un Aralık ayında, ne olup bittiğini, neden ve ciddiyetini tam bilmeden Mizîzex ve Midyat’a sırtımı verip ayrılmıştım. Nereye-neden gittiğimi, beni nelerin beklediğini, doğru-yanlış yaptığım üzerinde fazla yoğunlaşmadan, bir kaç gün içerisinde karar verip ayrılmıştım. Meğerse hayatımın en güzel anlarını yaşadığım, çocukluk günlerimin geçtiği, bir çok acı-tatlı anılarımın geçtiği Mizizex’ten onlarca yıllık bir ayrılıkmış beni bekleyen.

Barê Xwê, Naqorko, Guhera Bexlî, Çalika Xiçîk, Kenêra, Hafa, Beglayê, Xerzikê Keşê, Mahsera Sor ve Kêlika Haco’yu görmiyeli, epey uzun ve bir o kadar da zorlu geçen bir zaman. Özellikle 90’lı yıllarda Mizîzex’ten her gün ardı ardına sarsıcı haberler geliyordu. Babekir, Neyhat, Gelho, Feyzi, Hemdin, Evdileziz (Kendal), Rihanê, Skenderê Keşê, Gewriyê Mala Hewşiko, Ferho, Fatimê ve diğerleri. Ortaya çıkan tablo, herkesi sarsmıştı...

Ama yıllar sonra, teknolojinin gelişmesiyle beraber, beni en az yukarıda sözünü ettiğim durumlar kadar sarsan, üzen, ama aynı zamanda da sevindiren bir durum oldu.


Resim: Hesen Evdê Ferho ve eşi Rıfha harman yerinde.

Facebook icad edilmiş, babasının albümünü ele geçiren Cegerxwîn Derwêş İlhan, Facebook’ta bir sürü siyah beyaz resim paylaşmıştı. Sêdar Aldur da köyün her tarafını dolaşmış, çektiği resimleri Mizîzex Facebook Grubuna atmıştı. Resimleri görür görmez, ‘Yıllar Sonra Mizizex’e gittim’ diye internette bir yazı paylaşmıştım. Bunu gören Avrupa’daki bazı akrabalar heyecanlanıp daha yazının tümünü okumadan, Facebook’taki ‘Mizizex Grubuna’ değil de köye gittiğimi sanıp, alelacele telefon bile etmişlerdi..


Resimde: Ayaktaki Nezir Ercan (Koçerê), Reşit Battê, Selim Çelebi, Selim Battê, Ferho Akgül (Ferho), önde oturanlar: Nusrettin Tercan (Eshed), en önde oturan (?)

Sırayla, pürdikkat bakiyorum resimlere.

Resimlerde kimler yoktu ki; 80’lik Babekir amca ve Gelhoyê Şehîn dayımdan tutun, yüzünden hiç gülümsemenin eksik olmadığı, yağmurlu bir bahar gününde yıldırım çarpması sonucu kara haberi gelen Feylezûr, Şemsedinê Brahîme Xeco ve Sebriyê Eyûp amcalar, Mûredê Keşe amca, Hecî Hesene Evdê Ferho dayım ve diğerleri.

Burdur'lu ilkokul öğretmenim Ali Görü, Mizîzex ortaokulunda Wesîla, Haco, Helîmê, Sîhamê, Silho, Fixro, Berzano, Mihyedîno, Letîfa, Mizeyan, Zelîxa ve diğerlerine ders veren Rüştü Kutlu hoca. Hatta, boyu nerdeyse yarım metreyi aşmayan okul müdürü Seyit Güngör bile vardı resimlerde.

Bu resimlerden bazıları, o akşam her ne kadar beni geçmişe götürüp güzel anıların tekrar güzümde canlanmasını sağlamışsa da, bazıları da bir o kadar karamsarlık ve umutsuzluk yaratmıştı. Çünkü resimlerdekilerden nerdeyse köyde kalanı hiç yoktu.. Hepsi gitmişti..!!

Lîwana Qesrê’nin damında bile dikenler bitmiş, bir çok ev harabeye dönmüş, taş üstünde taş kalmamıştı. Ziyareta Rastê’nin dikenleri o kadar boy atmıştıki, kendi kendime ‘yakında Hecî Berces amca mezarından kalkıp -malava ma ev çi hale- derse hiç şaşırmam’ demiştim.

Resimlere bakarken, birden beni heyecanlandırıp umutlandıran, o ana kadar hiç düşünmediğim bir şeyi farkettim; Mizizex’in yeni nesil genç kız ve erkekleri. Elbette Haco, Skender, Êliyo, Şewqî, Beşîr, Zelîxa, Semîra ve Feyruşahlar gitmişti Mizîzex’ten, ama Rêzan, Cegerxwîn, Simayil ve Efrêm’ler gelmişti. Hiç birini görmüşlüğüm, tanışmışlığım olmamasına rağmen, ilk görüşte kanımın son derece kaynadığı, kendime -benden bana daha yakın- hisettiğim Rêzan, Ferman, Zozan, Sitto, Sêdar, Hêvî, Cimşîd, Memo, Cegerxwîn ve ismini hatırlayamadığım onlarcası.

Hatta Cegerxwîn Derwêş bir video-klip paylaşmıştı, muhtargilin evinde oturmuş, saz çalıyordu bizimkiler. Her ne kadar seslendirdikleri parça ‘Ey Dîlberê’ ya da ‘Ferman e’ değil de ‘Çarşambayı sel aldı’ ise de, gene de köyde gençler oturmuş saz çalıyordu. Madem ki köyde gençler vardı, umut vardı!

Uzun bir süreden sonra geçen gün de, Facebook’ta Nedret Demir’in şahane renga-reng Mizîzex baharının resimleriyle karşılaştım. Nedret’in özellikle Kolikê tepesinden çektiği resimler beni yıllar öncesine, güzel günlere götürdü. Cegerxwîn’in siyah-beyaz resim albümünde gençlerin saz cemi her ne kadar bana büyük umutlar verdiyse de, yıkık damlar da o kadar ürkütüp korkutmuştu. Nedret’in renkli resim albümündeyse, bütün ihtişamıyla Mizîzex baharı vardı. Uzaktan çekilmelerine rağmen, yıkık damlar, Nedret'in resimlerinde de halen son derce rahatsız edici şekilde duruyorlardı, ama bunu telafi eden ve dikkatimi en çok çeken bir resim vardı ki, ona ‘gerçek Mizîzex baharı’ diyorum.

Nihayet yıllarca Avrupa’da yaşamış bir Mizîzexlî köye dönüp, Qurmızgillerin yıkılan ev yığınlarının yanı başında, üst üste katlar atmış, bina kuruyordu. Hem de bir Süryani, meselenin en heyecan verici yanı da bu. İşte onun için buna ‘gerçek Mizîzex baharı’ diyorum..

I. Battê / 2012.05.11

Mizîzex`ten resimler