Bahram Haco, 1952 yılında Rojava Kürdistanı'nın Tirbespi şehrinde doğuyor. Genç yaşta ailesiyle birlikte Irak'ın Kürdistan Bölgesi'ne taşınıyor ve burada 1960'lardaki Kürt Devrimi'ne tanıklık ediyor. Bağdat ve Süleymaniye'de üniversite okurken, politik nedenlerden dolayı Avrupa'ya göç etmek zorunda kalıyor ve sonunda Almanya'ya yerleşiyor.
Bu röportajı Bahram Haco ile 2023 yılı sonunda Almanya'nın Münster kentindeki stüdyosunda gerçekleştirdik.
Bahram bize resmin onun için en büyük aşk olduğunu söylüyor. Önce arkeoloji okudu, ardından 1989'da kendini resme adadı ve çağdaş sanat dünyasında kalıcı bir etki yarattı. Resimleri yüksek fiyatlara satılıyor ve halen dünyanın birçok şehrinde birçok sanat galerisini süslüyor.
Birçok Kürt ailesi gibi fiili siyasi durum nedeniyle ülkelerinden göç etmek zorunda kalan ve dünyanın dört bir yanına yayılan Haco ailesine sorarak başladık. Haco ailesi, çağdaş Kürt sanatı ve kültürünün yeniden canlanmasında önemli rol oynayan müzisyenler, politikacılar ve sanatçılar yetiştirdi.
Atalarınız başlangıçta Türkiye Kürdistanı'ndan (Kuzey Kürdistan) kuzey Suriye'deki Kürt bölgelerine göç etmişler. Daha sonra dünyaya yayıldılar ve büyük bir kısmı Barzani devrimine katıldı. Bağdat'ta okudunuz ve 1975'teki Kürt devriminden sonra ailenizin bir kısmı İran'a taşındı. Avrupa'ya göç eden ilk Kürtler arasında da olabilirsiniz. Ailen neden bu kadar çok yer değiştirdi?
Bu, ailemize yapılan haksızlıkların bir sonucuydu. Baas hükümeti, 1960'larda Barzani devrimini destekleyen ailelere, Muhammed Talab Hilal adlı Suriyeli istihbarat görevlisinin önerisi üzerine saldırdı. Ailemiz de bu ailelerin arasındaydı. Devrim başladığında sekiz yaşındaydım ve ailemin devrimcilere altın, para, elbise ve hatta ayakkabı gönderdiğini gördüm.
Haco ailesi Doğu Almanya'dan radyo ekipmanı alıp dağa göndermiş ve böylece devrimin ilk radyosu kurulmuş.
Peşmergeyle mücadele eden Irak ordusuna Suriye ordusunun askerleri destek vermeye gidiyordu. Bir gün, Tirbespi'deki evimizin önünden asker dolu bir tır geçti. 'İlk önce Barzani'yi ortadan kaldırıp, geri döndüğümüzde, sizi de öldüreceğiz' diye bizi tehdit etmeye başladılar. Hiçbir şeyimiz kalmasın diye ailemizin mallarına el koydular. Haco'nun ailesinin çoğu çiftçiydi. Ailemizde az sayıda eğitimli insan vardı, bunlardan biri de Avrupa'da bulunan Dr. Hazni Haco'ydu. Fransa Suriye'deyken Fransız ordusunda akram Mecid Haco subay, Osman ise askerdi.
Ama yine de ülkenize bağlı kaldınız. Bir röportajınızda şehrinize gömülmek istediğinizi söylemiştiniz.
Evet, doğrudur.
Peki bir kişinin yabancı bir ülkede veya kendi ülkesinde gömülmesi arasında bir fark varmı?
Benim için var. Mezarımın öz toprağımda olması önemlidir. 2010 yılında Kamışlı'ya döndüm ve orada bir ev yaptırdım, uzun süre yerleşip tatilimi her yıl Fransa, İspanya veya başka bir yerde geçirmek yerine orada geçirmek umuduyla. Ancak durum kötüleşti, geri dönmek artık mümkün değil.
Öğretmenlik ve mühendislik
Beş dakikalık bir yürüyüşün ardından Bahram Haco'nun bazıları bitmiş, bazıları da bitmek üzere olan resimleriyle dolu atölyesine vardık. Acı ve ıstırap içindeymiş gibi çıplak insan figürlerinin ilgimi çektiği portreleri incelemeye başladım. Bazıları acı ve tuhaflıklarla dolu kabuslar gibidir. Sonra stüdyosunun ortasındaki deri kanepeye oturduk.
Resimleriniz iyi satılıyor ve dünya çapında bir üne sahipsiniz. Ünlüler tablolarınızı satın alıyor ama siz satmak için resim yapmadığınızı söylüyorsunuz. Eğer resimlerinizi satamasaydınız yine de resim yapmaya devam eder miydiniz?
Kesinlikle tekrar resim yapardım. Kendimi resim yapmaya adamak için asıl işimden ayrıldım. Ben böğretmen ve çevirmendim ve işim geçimimi sağlayacak bir maaş sağlıyordu. O zamanlar, 1976 yılında Münster Üniversitesi'nde tanıştığım Alman eşim, şu anki eşim Fatima'nın yaptığı gibi bana destek olmuyordu. Yine de sürekli fotoğraf bağımlısıydım.
Gençken mi Almanya'ya geldiniz?
Evet, yıl 1974.
Bağdat'ta mı okudun?
Evet Bağdat'a gittim. 18 yaşında Süleymaniye'de okuyordum. Mart Anlaşması olarak da bilinen 1970 Irak-Kürt Özerklik Anlaşması imzalandığında ben üniversitede lisans okuyordum. O dönemde Kürdistan'da acil öğretmen ihtiyacı vardı. Anlaşmanın ardından Arap öğretmenler şehirlerine dönmek zorunda kaldı. Nawperdan, Hacı Ömeran ve öğretmenlik yaptıkları diğer yerlerde bir süre sonra okullar neredeyse öğretmensiz kaldı. Babam durumu kuzenlerim Perşeng, Brusk ve bana anlattı ve öğretmen olmak isteyip istemediğimizi sordu. Güçlü motivasyon eksikliğine rağmen Nawperdan'da öğretmen olmayı seçtik. Drç Hazni Haco Kürdistan'da doktorluk yapmak için Almanya'dan geldi. O ve Dr. Mahmud Osman devrimin tek doktorlarıydı. Devrimin lideri Mustafa Barzani zaman zaman Newperdan'a geliyordu ve onu defalarca yakından gördüm.
1971 yılı ortalarına kadar bölgede kaldım.
Daha sonra mühendislik eğitimimi tamamlamak üzere Bağdat'a gittim. İlk yılı başarıyla geçtim ama notlarım çok düşüktü. Bu yüzden mühendislik eğitimimi bırakmaya karar verdim. Matematik gibi konularda zayıftım ve güzel sanatlar, drama veya müzik okumak istiyordum.
"Artık Batı Berlin'desiniz"
Bir yıldan az bir süre Bağdat'ta kaldım. 1972 ve 1973 yıllarında Bağdat'ta KDP ile Baas hükümeti arasında ani çatışmalar yaşandı ve rejim bize yöneldi. Kuzenim Perşeng tutuklandı ve ben de Kürt şair Hejar Mukriyani'nin Eski Bağdat'taki evinde bir süre saklandım. O sırada Mohsen Dizaei, Irak'ın Çekoslovakya'daki büyükelçisi oldu.
Evraklarım ve pasaportum hazır olana kadar saklandım. Daha sonra otuz kadar yolcuyu taşıyan küçük bir uçakla Bağdat'tan ayrıldım. Bunların Kürtlerin dostu İngiliz diplomatlar olduğuna inanıyorum. Uçak Prag'a indi ve ardından başka bir yere doğru yola çıktı. Arkadaşlarım bana Prag'da okumam için tavsiye belgeleri vermişti. Irak'ın Çekoslovakya'daki büyükelçisi Sayın Mohsen Dizaei'yi görmeye gittim ama Irak hükümeti onu benim varışımdan on beş gün sonra Bağdat'a çağırmıştı. Yalnızım, nereye gideceğimi bilmiyorum. Şans eseriö öğrenci lojmanlarında yaşayan ve tıp okuyan Afrinli Muhammed isimli bir Kürt gençle tanıştım. Bana odasını açtı. Yaklaşık yirmi gün boyunca şaşkındım, ne yapacağımı bilemiyordum. Sosyalist ülkelerde burssuz okumak mümkün değildi. Bana günde beş dolar bozdurmam gerektiği söylenmişti; bu o zamanlar yaklaşık on beş Alman markı anlamına geliyordu.
Bazıları bana Doğu Almanya üzerinden Batı Almanya'ya gitmemi tavsiye etti. Sadece pasaportum vardı ve Irak vizem sosyalist ülkelerde üç ay seyahat etmeye yetiyordu.
Ben trenle seyahat etmeye karar verdim ve trene atladım. Yanımda gitarım vardı. 24 Aralık 1973'te Çek-Almanya sınırındaki Teplice adlı şehre vardım. Orada trene ikisi Çek, ikisi Doğu Almanya'dan olmak üzere dört polis bindi. Gitar çalmaya başladım, her şeyin yolunda olduğunu düşünüyordum. Benden evraklarımı istediler, onlara sarı beyaz Arapça ve İngilizce pasaportumu verdim. Bu iki dili anlamadıkları için beni trenden indirip karakola götürdüler ve gece orada gözaltına alındım. Süleymanye Üniversitesi'nde İngilizce okuduğum için İngilizce'yi iyi konuşuyorum. Prag'daki arkadaşlarıyla iletişime geçmeleri gerektiğini anladım.
Bundan sonra işler sorunsuz geçti. Pasaportuma damga vuruldu ve Doğu Almanya'ya girdim. Burada bana "Friedrich Strasse istasyonuna giden metroya binmem" söylendi. İnsanlara Batı Berlin'e nasıl gidileceğini sorana kadar bu durağın Batı Berlin'de olduğunu bilmiyordum. "Batı Berlin'desin" dediler. Bir süre sonra, orday yaşayan kardeşimin evine vardım.
Sanatınıza ve resimlerinize geri dönelim. Hepsi veya çoğu "otoportre" olarak karşımıza çıkıyor. Resimlerinin kahramanı kendinmisin? Bunun motivasyonu nedir? Hangi mesajı iletmek istiyorsunuz?
Sorunuza fazla felsefe yapmadan cevap vereceğim. En çok gördüğüm yüz benim yüzüm. Her gün aynada kendimi görüyorum. Başkalarının beni kolayca tanıyabilmesi için kendimi çiziyorum. Birde, başınızı saçla kapatırsanız güzel görünmez.
Bir röportajınızda kişinin çıplak teninin sanatçı olarak kendini ifade edebilmesi için yeterli olduğunu ve herhangi bir kıyafete ihtiyacı olmadığını söylemiştiniz!
Evet. Temel olarak resmimde kısa bir süre renkli çalışıyorum ancak kumaşın bazı kısımlarını renksiz bırakıyorum. Çizim tarzımda en çok dikkat çeken şey buydu. Belki de bu şekilde çalışan tek kişi benim.
Resimlerinizde renksiz geniş bir alan bırakıyorsunuz ve kadınlara da ön planda yer veriyorsunuz! Bu kadın-erkek ikiliğini hemen hemen her resminizde görüyoruz. Anladığım kadarıyla bazı resimlerinizde halüsinasyonlar ve kabuslar görülüyor. Hayatın zorluklarına göğüs geren yüzler görüyoruz. Resimlerinizde acı ve gizem de var.
Hayatım boyunca pek çok sosyal sorunla karşılaştım. Kadın-erkek çatışmalarını yakından takip ettim. Ben de rahat ve lüks bir hayat yaşamadım.
Bunlar resimlerimde ve onların içindeki karakterlerde ortaya çıkıyor. Çağdaş insanın kaygılarını alıp, genel olarak erkekleri ve tabii ki beni temsil edebilecek yüzümü gösteren resimlerle görsel olarak ifade ediyorum. Özellikle mazlumların acılarını anlatmak istedim. Umutsuzluk, can sıkıntısı ve kırıklık yaşayan insanlar. Bunlar benim kişisel deneyimimden çok uzak değil.
Resimlerinizdeki boyasız geniş alanlar konusuna dönmek istiyorum. Sanatçıların genellikle tuval üzerinde renkli çalışmadan bir nokta veya küçük bir nokta bırakmadıklarını biliyoruz. Resimlerinizdeki bu renksiz alanlar bize ne anlatıyor?
Resimlerimdeki renksiz alanlar insanın yalnızlığını gösteriyor. Bir resimde iki kişiyi çizdiğimde bile boşluk onları çevreliyor. Onlar yalnızlar. Onlar yabancı ve kimse onları dinlemiyor. Bu benim resimlerimde de tekrarlanıyor ve insanların yabancılaşmasının simgesi.
Resimlerinizde bir Kürt ulusal bağlantı var mı?
Bu zor bir soru. Kürtlerin yüzünü çizdiğimi iddia edemem. Karakterlerimin oryantal özellikleri olabilir ama mutlaka Kürt karakterler olması gerekmiyor. Kürt sanatçısı ve bu resimlerin yaratıcısı kimliğimin benim için gurur kaynağı olduğunu düşünüyorum. Nerede olursam olayım, tüm röportajlarımda aidiyetimden bahsediyorum. Ben Suriyeli bir Kürdüm ve dünya için resim yapıyorum.
Büyük Kürt yazar Selim Berekat'ın Arapça yazdığı için eleştirildiğini görünce içim acıyor. Onu iyi tanıyorum ve birkaç kez onunla oturmuşluğum oldu. Aynı nesilden geliyoruz. Onun Kürt olması ve bizim Kürt hikayemizi başkalarına anlatması bizim için yeterli.
Röportaj: Jan Dost
* Bu röportaj daha önce İngilizce olarak Kürdistan Chronicle'da yayınlanmıştır.
* İngilizce'den Türkçe'ye çeviri: I.Battê
* Bahram's Studio I Instagram I Facebook