Hevêrkan'lı Çelebi Ağa ve savaşçıları.

1900'lü yıllarda, Ortadoğu ve Anadolu'ya, özellikle Fransız ve İngiliz olmak üzere, Avrupa'lı casusların, değişik isimler altında gelip bu bölgelerde türlü faaliyetler yaptıkları bilinir. Bunlardan birisi de, 'Çöl Kraliçesi' lakaplı Gertrude Bell'dir.

Bağdat'tan Diyarbekir'e giderken, yolüzeri Midyat'ın Tor bölgesine uğrayan Bell, Hax köyünde misafirken, kişisel eşyaları çalınır. Bunun üzerine Çelebi Ağa'yla görüşür ve ondan yardım ister.  

Gertrude Bell, Ortadoğu'dan eşine gönderdiği mektuplarında Çelebi Ağa ile karşılaşmasını da dile getirir ve çektiği resimleri de İngiltere'ye ulaştırır.

Hemşehrimiz araştırmacı yazar Altan Tan'ın araştırıp kaleme aldığı bu tarihi karşılaşmayı, Gertrude Bell'in arşivindeki Çelebi Ağa ve Hevêrka'lı savaşçıların resimleriyle sizlerle paylaşıyoruz.


Araştırmacı-yazar Altan Tan

'Oxfordlu kadın'ın Midyat hikayesi!

Gertrude Bell, Mayıs 1909'da Diyarbekir'e gitmek üzere, Bağdat'tan yola çıkar.

20 Mayıs 1909'da Midyat'a varır, şehrin içi ile köylerindeki tarihi ve arkeolojik yerleri gezmeye ve fotoğraflar çekmeye başlar.

24 Mayıs 1909'da Midyat'a yaklaşık 25 kilometre uzaklıktaki Hax Köyü'ne gider. Köy, çok eski bir Süryani yerleşim merkezidir. 

İncil'de geçen, Hz. İsa'yla görüşmeye giden Doğulu 3 Bilge Kral'ın hikayesinde bu köyün önemli bir yeri vardır.  

Bazı kaynaklarda, müneccim/kahin oldukları ileri sürülen bu 'Bilge Kralların', Kudüs'e doğru yıldızları takip ederek yollarına devam ederlerken; Hax'ta konakladıkları rivayet edildiğinden; köy oldukça ünlüdür.

Gertrude, Turabdin'de, 9 asır metropolitlik merkezi olan Mor Sobo Katedrali ile küçük, ancak mimari olarak dünyada ikinci bir benzeri olmayan ve 3 Bilge Kral'ın konakladıkları yerde yapıldığına inanılan, Hax Meryem Ana Kilisesi'nin fotoğraflarını çeker; köylülerden ve köyün papazından çevre ile ilgili bilgiler alır.

24 Mayıs Pazartesi gece yarısı köyün içine kurulan çadırında uyurken gürültüler duyar, gözlerini açtığında bir adamın hızla çadırdan çıkarak koşmaya başladığını görür, hemen kalkarak bağırmaya başlar.

Herkes derin bir uykudadır, kendini korumakla görevli nöbetçi iki asker de uyumuştur.

Başka bir çadırda uyumakta olan hizmetliler, rehberi Fattuh ve askerler uyanarak yardımına koşarlar ancak karanlıkta kaybolan adamı yakalayamazlar.

Bağdat'tan Midyat'a kadar yazdığı bütün notlarının bulunduğu defter başta olmak üzere, çizdiği planlar, fotoğraf filmleri, elbiseleri, cüzdanı ve diğer kıymetli eşyalarının çalındığını tespit ederler.

Olay yerine gelen Köy Muhtarı Melke ile diğer köylüler, olayın hükümete bildirilmesinin işi büyüteceğini, bölgenin önemli bir aşiret reisi olan Çelebi Ağa'dan yardım istenmesinin daha doğru olacağını söylerler. 

Kerboran Piskoposu da ağadan övgüyle bahsedince Gertrude Bell ikna olur.

Köyün papazı ve ileri gelenleri Hax'a, yaya 7 saat uzaklıktaki Mizizax Köyü’nde oturan Çelebi Ağa'ya haber göndererek yardım isterler.

Çelebi Ağa, aynı gün akşama doğru yöreye özgü beyaz fistan giymiş baştan aşağı silahlı 20 adamıyla birlikte köye gelir. 

Çelebi Ağa, çok az Arapça bildiğinden, tercümanlığını köyün papazı yapar, kahveler içilir.

Olayı Çelebi Ağa'ya bir kez daha kendi ağzından anlatan Gertrude Bell, 'Eğer eşyalarım bulunmazsa dünyayı köylülerin başlarına yıkarım' diyerek sözlerini bitirir.

Bir köylünün, Zaxoran köyünden 3 kişiyi gündüz çadırın etrafında gördüğünü söylemesi ve Bell'in bozuk paralarını koyduğu cüzdanının bir çoban tarafından Zaxoran yolunda, eldiveninin ise biraz daha ileride bulunması üzerine, araştırmalar Zaxoran üzerinde yoğunlaşır.

Hax Muhtarı Melke de şüpheliler arasındadır.

Çelebi Ağa, köylülerle konuşmak üzere kalkar, mahkeme köyün manastırının damında kurulur ancak gece boyu süren konuşmalara rağmen bir sonuç elde edilemez.

Sabah Rehber Fattuh, Çelebi Ağa ve adamları Zaxoran köyüne giderler. Gertrude Bell ise onlar dönene kadar yakınlardaki Deyrsalib Köyü'ne gider.

Akşama doğru Hax'a dönen Fattuh, hiçbir sonuç alamadıklarını söyleyince Bell, yanında bulunan askerlerden birini Midyat'a gönderir ve şikayette bulunur. 

Şikayet Midyat'tan, Diyarbekir Valisi'ne ve Diyarbekir'deki İngiliz Konsolosu Rawlins'e telgrafla bildirilir, onlar da durumu İstanbul'a aktarır.

Babıali, Diyarbekir Valisi'ne suçluların acilen bulunup cezalandırılması ve zararın tazmin edilmesi emrini verir.

Midyat'tan 10 polis ve 3 subayın kumandasında 50 piyade asker gelir. 

Çelebi Ağa da Zaxoran'dan 5 şüpheli getirir. Çelebi Ağa ve askerler tekrar Zaxoran'a giderler.

Ertesi gün kadın ve çocuklar da dahil tüm Zaxoranlıların hayvanlarıyla beraber dağlara doğru kaçtıkları haberi gelir.

Bu durumda bir sonuç alamayacağını düşünen Bell, 28 Mayıs günü Diyarbekir'e gitme kararı alır ve yola çıkmak için toparlanmaya başlar.

Hizmetliler hareket hazırlıkları yaparken, bir köylünün  'Eşyalarınız bulundu, eşyalarınız bulundu' diye bağırarak, yanlarına doğru geldiğini görürler.

Kampın karşısındaki tepelere koşan hizmetçiler eşyaları bir kayanın üzerinde, üst üste yığılı bir şekilde bulurlar. 

Para dışında her şey yerli yerindedir.

Oldukça sevinen Gertrude Bell, Çelebi Ağa'ya teşekkür için Zaxuran'a gittiğinde, gördükleri karşısında dehşete düşer.

Köyde tavuk ve horozlardan başka hiçbir canlı kalmamış, Çelebi Ağa ise zaptiyelerle birlikte dağlara kaçan sığırları getirmeye gitmiştir.

Çelebi Ağayı birkaç saat bekler, gelmeyince bir teşekkür mektubu yazarak, Midyat'a hareket eder. Midyat'ta kaymakam tarafından karşılanır.

Midyat'tan Diyarbekir'e giden Bell, Diyarbekir'de de önemli temaslarda bulunur.

1908'de Meşrutiyet'ten sonra, İttihatçılardan kaçarken ölen Viranşehirli Milli İbrahim Paşa'nın ikinci eşi Hacı Adile Hanım, Hıristiyan uşağı ile gelerek İttihatçıların tutukladığı çocukları için yardım etmesini ister.

Gertrude Bell'in, Mayıs 1909'daki Midyat macerası burada bitiyor.

15-22 Nisan 1911'de ikinci kez Midyat'a gelir ve bu tarihten sonra da Ortadoğu'yu baştan sona dolaşmaya devam eder.

Not: Altan Tan'ın bu yazısı daha önce Independent Türkçe'de yayınlanmıştır. 

 

Mizîzex`ten resimler